Ana içeriğe atla

Dünya Hali - 08 Mart 2013


İnanç sözleşmeleri...
İnanç sözleşmesine dayalı işlemler
Hukuki açıdan geçerliliği
İnanç sözleşmeleriyle ilgili yaşanan sorunlar
İnanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescili
Yargıtay’ın konuyla ilgili kararları
İnanılan kişi, kendisine emanet edilen varlığı vermez veya anlaşmaya uymazsa ne olur?




Av. Bedrettin Canbolat
Av. Eyüp Sabri Canbolat


Yayından:

"İnanç sözleşmesi bir insanın başka bir insana inanarak ona belirli bir süre malını vermesi ya da kullandırmasıdır.
Mesela yurt dışındaki bir çok insan orada ki sosyal yardımlardan yararlanmak için mal varlığını göstermek istemiyor.
Bu durumda Türkiye'den ev yada başka bir şey almak istediğinde, güvendiği birine şu malı alalım, senin üzerine yapalım, alınan malın parasını ben ödeyim, Türkiye'ye döndüğümde ben onu senden alırım diyor.
Ancak alma verme zamanında güvenilen dağlara karlar yağabiliyor. Çok örneğini yaşadık biz.
Yani belirli sebeplerden dolayı, üzerine mal görünmemesi için, bir kişinin başka bir kişiye güvenerek malını emanet etmesi sonucu bu işler ortaya çıkıyor.

Bir karı koca arasında örnek verecek olursak,
Kadının kocasına parasını verip şu evi benim üzerime al dediğini farz edelim.
Koca şayet parayı alıp evi kendi üzerine yaparsa kadının dava açma hakkına sahip olması lazım.
Tam burada inanç sözleşmesi devreye giriyor.
İnanç sözleşmesi alan ile veren arasında yapılan yazılı imzalı sözleşmedir.
Karı koca koca örneğinden devam edecek olursak,
Kadın şu yerde, şu evi, evi benim üzerime alması için, kocama şu miktarda para verdim. 
Adamda şu yerde, şu evi, eşimin üzerine almak için şu miktarda para aldım diye yazıp imzalarsa, 
Adam evi kendi üzerine yaptığı taktirde kadın bu yazılı imzalı sözleşme ile dava açabilir.

Bugün ki konumuz için bir kaç bir şey söyleyecek olursak, hayatta ne yaparsak yapalım bunu mutlaka yazıya bağlayalım.

Deliller çok önemli.
Güvendiğiniz, çok sevdiğiniz çok yakınınız olsa da hukuki muamelelerde mutlaka yazılı imzalı bir sözleşme yapın."

YAYIN KAYDINI DİNLE: 47'40"


İnanç sözleşmesinin varlığının kanıtlanmasına ilişkin Yargıtay Kararı:

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Özet: İnanç sözleşmesine dosyalı tapu iptal ve tescil davasında sözleşmenin varlığı yazılı delille kanıtlanabilir. Yazılı delil boşluğu varsa tanık dinlenebilir.

YARGITAY KARARI

Taraflar arasındaki “tapu iptali, tescil, tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; P. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.7.2004 gün ve 11-90 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 31.3.2005 gün ve 8969-2654 sayılı ilamı ile;
(.... Dava,inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi;inanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla,inanç gösterilen kişi inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona yani inanç gösterene geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmeleri anıIan içtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil tarafların getirecekleri ve onla imzalarını taşıyan ve inanç gösterilen kişi adına taşınmazın tapuda tescil edildiği tarihten önce düzenlenmiş bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı (HUMK.m.292) niteliğinde bir belge varsa inanç sözleşmesinin "tanık" dahil her türlü delil ile kanıtlanması olanaklıdır.

İddiasını yazılı delille veya yazılı delil başlangıç niteliğinde bir belge varsa her türlü delille kanıtlayamayan davacının yemin deliline dayanması durumunda mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; Davacı, kardeş oldukları davalı ile birlikte iş ortaklıklarının devam ettiğini oradan edindikleri ortak gelir ile davaya konu 7176 parsel numaralı taşınmazı satın aldıklarını ve üzerine de birlikte kazançları ile bina yaptıklarını ileri sürerek satın alma sırasında yarı payın ileride kendisine intikal ettirileceği güvencesi verildiğinden temlik sırasında tapunun kardeşi K. adına yapıldığını, ne var ki sonradan yarı payın istenmesine rağmen devredilmediğini bildirerek parsele ait tapunun yarı payının adına tescilini istemiş, davaIı davanın reddini savunmuş, mahkemece iptal ve tescile ilişkin istemin kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı tarafça temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesinde birlikte satın almaya dayalı yazılı herhangi bir delile dayanılmamıştır.
Yargılama safhasında da birlikte alımı ortaya koyabilecek davalı İmzasını taşıyan başka bir belge ve delil
de sunulmamıştır. Yukarıya özeti yapılan 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararının kabul için öngördüğü biçimde bir belge sunulmadığına göre, arsanın birlikte alımının tanık beyanları ile kanıtlanması olanaklı değildir. Açıklanan nedenle yarı payın davacı adına tescili yolundaki istemi reddedilmesi gerekirken, yasaya ve yasa hükmündeki içtihada uygun düşmeyen gerekçe ile birinci istemin kabul altına alınması doğru görülmemiş, davacının tazminata yönelik ikinci istemi hakkında da bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir...)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak
gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz
peşin harcının geri verilmesine 28.12.2005 gününde, oybirliği ile karar verildi.
2005/14-677E. 2005/774K.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANLAŞMALI BOŞANMA DAVALARI PROTOKOL NASIL HAZIRLANMALIDIR Anlaşmalı Boşa...

2023 Yılı Harçlar ve Masrafları

MİRAS PAYI HAK EDENE VERMEK YA DA MAHRUM BIRAKMAK NASIL OLUR ?