Para Ve İnsan..
Para
insanlar için hangi anlama geliyor. İnsanların paraya mala mülke yükledikleri
anlam nedir?
İnsan evladının para konusundaki tamahının sınırı var mıdır?
İnsanların para konusunda sınırı aşma durumunda kendilerince mazeretleri
nelerdir?
Konu para olunca gözünü para hırsı bürümüşleri durdurabilecek bir
insan ya da değer var mıdır?
Para konusunda
alınacak en temel tedbirler nelerdir?
Hatır gönül iyi niyet ve güven kavramlarıpara ilişkisinde
nasıl bir kayba veya kazanca neden olur?
İşimizi sağlama almak için almamız
gereken tedbirler nelerdir?
Bu tedbir alınacak insanların yakınlığı konusunda
bir ölçü var mıdır?
Yakınlarla ve el ile para konusunda kurulacak ilişkilerde
güveni nasıl sağlarız?
Av.Eyüp Sabri Canbolat
Av.Eyüp Sabri Canbolat
Yayından
Çok eski zamanda bir hükümdar varmış... Hükümdar her gittiği yere hazinesinin bir bölümünü götürür, bunları sergilemekten büyük onur duyarmış...
Bu gösteriş düşkünü hükümdarın, yaşamda en çok güvendiği, tek akıl aldığı bir bilge kişiymiş...
Günlerden bir gün yine bu bilge kişiyle oturup sohbet ederken, hükümdar şöyle bir soru sormuş:
-”Sen ki göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş adamsın...
İnsanlar ister hükümdar kadar güçlü, ister savaşçılar kadar onurlu olsun ayağına kapanır, ağzından çıkacak sözü beklerler...
Şimdi senin gibi bir bilge adamın fikrini merak etmekteyim...
Benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun?”
Bilge bu soru karşısında hükümdarın gözlerine bakarak şu sözleri söylemiş:
”Diyelim ki hükümdarım; kızgın ve uçsuz bir çöldesiniz...
Ölmemek için size uzatacağım bir bardak suya, servetinizin yarısını verir miydiniz?”
-”Verirdim tabii...”
-”Zaman geçti, diyelim susuzluğunuz arttı...
Size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?”
Hükümdar bir an düşünmüş ve ardından, “Ölmemek için evet...” demiş...
Bunun üzerine bilge kişi gülerek şu sözleri söylemiş:
-”Madem öyle... O zaman övünmeyin fazla... Çünkü haşmetlim... Sizin servetiniz yalnızca iki bardak sudur...”
...
Dünya
kadar malın, hazineler dolusu altının, sonsuz sayıda sıfır haneli miktarda
paran da olsa eninde sonunda canın söz konusu olduğunda bütün bunların değeri
iki bardak su hatta belki de bir yudum su ve hatta hatta bir nefes kadar bile
değildir. Çıplak yolcusu olduğumuz bu iki kapılı handan gitme ihtimali
belirdiğinde, bütün malını bütün mülkünü bir nefes daha alabilmek için feda
etmeyecek insan evladı da yoktur.
Bu
dünya tatlı, bu dünya yalancı, bu dünya aldatıcı… Bu dünya sadece konup
göçtüğümüz bir han.
Ancak
biz sanırız ki hiç ölmeyeceğiz, biz sanırız ki dünya durdukça biz de duracağız,
biz sanırız ki bu dünyanın malını mülkünü, parasını pulunu, makamını mevkisini
doldurup kefenimizin cebine, alıp götüreceğiz öte tarafa. Hoş götürsek orada ne
işe yarar o da başka bir hikaye, neyse biz konumuza devam edelim.
Hepimiz
lafa gelince “kefenin cebi yok, bu dünya malı bu dünyada kalır, para da yalan
pul da yalan al biraz da sen oyalan” türü cümleleri saçıp savururuz
Ama iş
laftan çıkıp gerçeğe dönünce birden bire unutuveririz, bu dünyanın malı mülkü
ile oyalanmanın bir oyun olduğunu…
Üç
kuruş için eşimizle dostumuzla kavgalara tutuşur, iki dönüm arsa için kardeşlerimizi
unutur, bir ev uğruna nerdeyse anamıza babamıza asi olur hale geliriz.
İnsanız
sonuçta… Korkularımız, kaygılarımız, hırslarımız, tamahlarımızla… Hayatın her
anında, her alanında insan kimliğimizle dururuz, bunun kaçarı yok! Her
birimizin içinde çiğ süt emmişliğin bir mayası var kabarmaya hazır. Hiç birimiz
diyemeyiz ki ben kimsenin parasını pulunu yemedim, ben hiç kimsenin malına
mülküne tamah etmedim, hiç kimsenin evini arabasını kıskanmadım!
İlla ki
bir an için bile olsa her birimizde çiğ süt emmişliğin mayası kabarmıştır. O
maya ki ortada malın mülkün, paranın pulun kokusu varsa kabarmakla kalmayıp
kabından aşıp taşmaya meyletmiştir.
Kimimiz
kabaran o mayayı içimizdeki vicdanın sesi ile söndürmüş, kimimiz ise daha da kabartıp
haramı helale katmıştır. Bunun bedelini de vicdanını sesini dinleyip, herkesi
kendi gibi bilip karşısındakine inanan güvenen ödemiştir.
İnanırız,
güveniriz; eşimize dostumuza, arkadaşımıza, kardeşimize, bize dil döken
satıcıya… Hani kendimiz vicdanlıyız ya, hani o çiğ süt emmişliğin mayasını, kul
hakkı yeme günahının korkusuyla söndürmüşüz ya… Sanırız ki herkes de bizim
gibi. Niye yalan söylesin, niye beni kandırsın?
Ama
kandırılırız… Bazen kendi saflığımızın kurbanı oluruz bazen karşımızdaki insanın
hinliğinin bazen de sadece iyi niyetimizin…
Oysa
konu dünya malı ise belki de en doğrusu her daim tedbirli olmak ya da ataların
deyimi ile “Eşeği sağlam kazığa bağlamak”
İyi de
bunu nasıl yapacağız? İnsanların niyetini bilip, nasıl tedbirler alacağız? Kime güvenip kime güvenmeyeceğiz? “İnsan
anasına babasına bile şüphe ile bakmak zorunda kalacaksa bu dünyanın ne anlamı
var!” diyen içimizin hayal kırıklığını nasıl düzelteceğiz?
İşte bu
akşam bütün bunları konuşmak üzere karşınızdayız. Konu para pul mal mülk ise
insanların aşabilecekleri sınırları, satabilecekleri insanları ve bunları
yapmaya meyilli insanlara karşı alacağımız tedbirleri konuşcağız. Bu anlamda
bir çok insanlık hallerine şahitlik etmiş, etmekle kalmayıp birebir içine girip
mazlumların haklarını savunmuş bir konuğumuz var: Avukat Sabri Canbolat.
Konuğumuzdan hem şahit olduğu para pul konulu hikâyeleri dinleyip hem de
kendimiz bu durumlara düşmemek için yapmamız gerekenleri öğreneceğiz
Sizler
de bu anlamda hikâyelerinizi bizimle paylaşabilirsiniz. Kimlerden para pul
konusunda ihanete uğradığınızı, iyi niyetinizle kimlere para kaptırdığınızı ve
hatta eğer sizler de böyle bir mal mülk para pul kavgasına giriştiyseniz
yaşadıklarınızı bize anlatın. .
http://www.trt.net.tr/medya6/ses/2013/10/09/ae33d358-5f6d-40cf-a1c0-573ad136a2d3.mp3
Yorumlar
Yorum Gönder